18 Mart 2012 Pazar

İnaloğulları Beyliği (1098-1183)

Büyük Selçuklu tahtının varisleri Tutuş ile Berkyaruk arasındaki mücadele sırasında Diyarbekir bölgesi muhtelif emîrler arasında paylaşılmıştı. Bu sırada Sadr adında bir Türk emîri de Âmid (Diyarberik)'e hâkim oldu. Bu hakimiyet Sadr'ın yerine gelen kardeşi ve bu sülâlenin kurucusu olarak kabûl edilen Türkmen emîrlerinden İnal ile (1098) devametti. Emîr İnal da çok yaşamamış ve yerini oğlu İbrâhîm almıştı. Emîr İbrâhîm, Tutuş'un ölümünden sonra ikiye ayrılan Suriye Selçukluları Devleti'nin Dımaşk koluna tâbi idi.

1098'de Haçlıların Antakya'yı kurtarmak için harekete geçen Musul emiri Kürboğa idaresindeki Selçuklu odusunda İnaloğulları da yer almıştı. Emîr İbrâhîm değişen şartlara göre Büyük Selçuklulara, Türkiye Selçuklularına ve Ermanşâhlara tâbi olmuştu.

İl-Aldı zamanında (1110-1142), Emîr Zengî ve Mardin Artuklu emîri, Timurtaş ile birleşerek Âmid'i muhasara ettilerse de, şehrin kuvvetli surları karşısında çekilmek zorunda kaldılar (1134). Emîr İl-Aldı'nın ölümünden sonra İnaloğulları Beyliği'nde Vezîr Nisanoğlu Mü'eyyeddîn ve evlâtlarının önemli bir rol oynadıkları ve yönetime hâkim olduklarını görüyoruz.

Emîr Timurtaş'ın 1151 yılında Âmid'i iki kere kuşatmasından sonra İnaloğulları ve bu emîrliği baskı altında tutan Nisanoğulları ailesi Mardin Artuklularına tâbi oldular. Hısn Keyfâ Artuklularından Nûreddîn Muhammed, Salahaddîn Eyyûbî'ye bağlanmış ve ona karşı bütün vazifelerini yerine getirmişti. Ancak Nûreddîn'in bir isteği vardı, bu da Âmid şehrine sahip olmaktı. Salahaddîn, adı geçen şehri alıp, ona vermeğe va'd etti. Salahaddîn verdiği sözü yerine getirmek için beraberinde Nûreddîn Muhammed olduğu halde Âmid üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Neticede 9 Mayıs 1183'de Âmid'e girerek şehri Nûreddîn Muhammed'e verdi. Böylece İnaloğulları Beyliği sona ermiş oldu.

İnaloğulları zamanında, Âmid'i iktisadî ve kültürel bakımdan çok ilerlemiş, ayrıca şehirde mühim imâr faaliyetlerinde bulunulmuştu. Emîr İl-Aldı zamanında yanan Diyarbekir Ulu Câmii'nin tekrar yapıldığını biliyoruz. Yine bu emîrin sur üzerinde de bir kitabesi vardır. İnaloğulları zamanında Âmid'de dokuma sanayî çok gelişmişti ve bu şehirde halı, kumaş ve çadır bezleri imâl ediliyordu. 1122 yılında ise Âmid'e bağlı Zü'lkarneyn ve Ergani kaleleri civarında bakır madeni bulunmuş ve işletilmeğe başlanmıştı.

Kültür ve sanatıyla iz bırakmış uzun ömürlü beyliklerden biri Artuklu Beyliği'dir. Oğuzların Döver boyundan ünlü bir Türkmen Beyi olan Artuk Bey, Anadolu'nun fethi sırasında büyük hizmetler görmüştü. Fakat, Tutuş'la Süleymanşah'ın arasındaki savaşta Tutuş'tan yana olarak savaşı ona kazandırmış ve Süleymanşah'ın intiharına sebep olmuştu. Tutuş, Artuk Bey'in yardımına karşılık olarak onu Kudüs valisi yapmıştı. Ölüm yılı olan 1091'e kadar bu görevde kaldı.

Artuk Bey ölünce Kudüs Fatımî'lerin eline geçti.Fakat Artuk Bey'in oğulları Sökmen ve İl-Gazi, Selçuklu hükümdarı tarafından kendilerine verilen bölgelerde beylikler kurdular. Artuk Bey'in oğulları tarafından kurulan bu beylikler üç kol halinde gelişti.

1. Hısn Keyfâ ve Âmid,
2. Mardin ve Meyyâfârıkîn,
3. Harput'da, üç kol halinde hüküm sürmüş bir Türkmen sülâlesidir.

Artuk Bey, önce Sultan Alp Arslan'ın hizmetinde bulunmuş ve Malazgirt savaşına da iştirak etmişti 1071 Anadolu'nun Türklere açılmasında rol oynayan emîrler arasında Artuk Bey de bulunuyordu. Daha sonra Artuk Bey, Sultan Melikşâh tarafından kendisine iktâ edilen Huvân'a çekildi. Ahsâ ve Bahreyn Karmatîlerini itaat altına almak görevini başarıyla sonuçlandırdı. Artuk Bey'in bir süre sonra Sultan Melikşâh'a küskünlüğü, Suriye Selçuklu Meliki Tutuş'un hizmetine girmesine yol açtı. Tutuş da ona Kudüs ve havalisinin valisi yaptı (1085-6.

Artuk Bey, 1091 yılında bu şehirde öldü. Ancak oğulları Sökmen ve İlgazî Kudüs'ü muhafaza edemediler. Emîru'l-cüyûş Efdal kumandasındaki bir Fâtımî ordusu kırk günlük bir kuşatmadan sonra şehri aldı (1098).

Mu'îneddîn Sökmen, Cezîret-i İbn Ömer sahibi Çökürmüş tarafından kuşatılan Musul hâkim Mûsâ'nın yardımına koştu ve bu hizmetine karşılık 10.000 dinar ve Hısn Keyfâ kalesini aldı. Böylece Sökmen, Artukluların "Hısn Keyfâ ve Sökmeniyye" denilen ilk şubesini kurmuş oldu (1102). Eyyûbî hükümdarı Melik Kâmil önce Âmid'i sonra da Hısn Keyfâ'yı zapt ederek Artukluların Hısn Keyfâ kolunu ortadan kaldırmıştı (1231-2).

Necmeddîn İlgazî, Nisan 1105'de Bağdad şahneliğinden azledildikten sonra Mardin'e gelerek bu şehre hâkim olmuş ve burada Artukluların "Mardin veya İlgaziyye" denilen şubesini kurmuştur (1108). İlgazî yavaş yavaş bu bölgedeki Selçuklu topraklarına hâkim oldu, 1117'de Haleb'i ele geçirdi. Beraberinde Bitlis ve Erzen hâkimi Togan Arslan'ın bulunduğu 20.000 kişilik ordu ile harekete geçerek Tell Afrin savaşında Antakya persi Roger'in kumandası altındaki Haçlılara karşı büyük bir zafer kazandı (1119). Bunu Tell Danis'de Kral II. Baudouin'e karşı kazanılan takip etti. Selçuklu sultanı Mahmûd ise İlgazî'ye Meyyâfârıkîn şehrini iktâ etmişti (1121). Daha sonra Mardin Artukluları bazan Eyyûbîlere bazan da Tükriye Selçuklularına tâbi olarak varlığını sürdürdü. Kara Arslan el-Muzaffer (1260-1292) ise, Moğolların hâkimiyetini kabûl ederek barış yaptı.

O bu sayede hanedanın devamını sağladığı gibi Mardin şehrini de bir felaketten kurtarmıştı. Bu kolun son hükümdarı Melik el-Sâlih Mardin'i müdafaa edemeyeceğini anlayınca bu şehri Karakoyunluların reisi Kara Yûsuf'a teslim etti (1409). Bu suretle Artuklular Devleti sona erdi.

Artukluların üçüncü kolu 1185 yılında Harput ve havalisinde kurulmuşsa da fazla uzun ömürlü olmamıştı.Sultan I. Alâ ed-Dîn Keykubâd 1234 yılında Harput'u zabtederek, Artukluların bu koluna son vermişti.Artuklular büyük Türkmen kitlelerine dayanan bir Türk devleti idi. Bu sebepten millî teşkilât ve ananelerini muhafaza etmişlerdi. Alp, İnanç, Kutlug gibi eski Türkçe unvanları kullanmakla da bu ananelerini koruduklarını göstermişlerdir. Artuklular devlet anlayışında eski Türk hukukuna göre devletin hanedanın ortak malı olduğu görüşün de uyguladılar. İlgazî ve Belek gibi kudretli şahsiyetlerin mevcudiyeti Artuklu Devleti'nin siyâsî birliğini sağlayabilmiş, aksi takdirde ayrı beylikler halinde hüküm sürmüşlerdir.

Artuklu hükümdarları, gerek Müslüman ve gerekse Hıristiyan halka adâletle hizmet etmişler, idareleri altındaki ülkelerde düzen ve emniyeti sağlamışlardı. Ayrıca ticarî ve iktisadî hayatın gelişmesine büyük ölçüde yardımcı oldular. Bu maksatla bazı şehirlerdeki ticarî vergileri kaldırmışlardır. Bu iktisadî gelişme mimarî eserlerden de anlaşılmaktadır. Artuklular, bir kısmı bugüne kadar mevcudiyetlerini koruyan, birçok mimarî eserler sözgelişi; külliyeler, câmiler, medreseler, hamamlar, köprüler, sivil ve askerî yapılar yapmışlardır. Onların devrinde mimarîde görülen gelişme sebebiyle bugün güney-doğu Anadolu bölgesinde her önemli eser Artuklulara bağlanmak istenmektedir.

Artuklu ülkesindeki Meyyâfârıkîn, Âmid ve Mardin gibi şehirler birer ilim ve kültür merkezi haline gelmişti. Bu hanedana mensup hükümdarlar ilim ve sanat adamlarını himâye etmişler, bunun neticesinde de onlar adına bazı eserler yazılmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder